Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • İnceleyenler Kulübü'nde her konuda deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz. Bu sayede "Bilinçli Tüketici Toplumu" oluşturma hedefimize katkı sağlayabilirsiniz. :)
  • inceleriz.com üzerinden inceleme ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Sohbet ŞAKALAR,CİDDİLİ ŞEYLER,FIKRALAR,ANILAR,HİKAYELER...

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan KODEM
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
Bizzat başıma geldi.

Metrobüslerin olmadığı zamanlardı. Sultanbeyli'ye yüklü bir senedi tahsil etmeye gidecektim. Küçükçekmece'den Topkapı'ya bindim. Topkapı'dan da Mecidiyeköy otobüsüne bindim. Mecidiyeköy'den de Kadıköy tarafına giden otobüse bindim. Boğaz köprüsünün gişelerinden sonra indim. Buraya kadar kimseye sormadan gelmiştim. Bundan sonrasını bilmiyordum. Durakta bekleyen birine buradan Sultanbeyli'ye nasıl giderim diye sordum.

Altunizade köprüsünün üzerine çıkacaksın. Üsküdar tarafından gelen Onbülüslere bineceksin. Onbülüsler gider dedi.

Adamın şivesi biraz da bozuktu.

Altunizade köprüsü üzerine çıkıp onbülüs beklemeye başladım. Galiba değişik bir otobüs dedim kendi kendime. 45 dakika kadar bekledim. Hiç öyle değişik bir otobüs gelmiyordu.

Allah'tan İETT kulübesi vardı orada. İçinde iki kişi vardı. Gidip onlara sormak istedim.

Selamün aleyküm. Aleyküm selam.

Ben Sultanbeyli'ye gideceğim ama Onbülüs diye otobüsler varmış. Gelmedi dedim.

Bir tanesi yüzüme bakıp; Onbülüs ne arkadaş dedi. Bilmiyorum dedim. Birisi söyledi. Oraya onbülüs gider dedi. dedim.

Diğeri dedi ki: Arkadaş. 11ÜS olmasın o. Yanlış anlamış olmayasın dedi.

Tepemden aşağı kaynar su döküldüğünü hissettim. Eyvahh. Adam 11ÜS dedi ama şivesi bozuk olunca Onbülüs anladım sanırım dedim.

İki adam gülmeye başladılar. Bekle. Birazdan gelir. Binersin dediler.

O 45 dakika içinde de 2 tane 11ÜS geçip gitmişti. Binmemiştim.
 
Geçici ateşkes ile telafisi güç zararları önleme şeklinde, win-win durumu :)
 

Ekli dosyalar

  • 462221617_945883567580976_9069299815239353065_n.jpg
    462221617_945883567580976_9069299815239353065_n.jpg
    46.1 KB · Görüntüleme: 14
🌿
Okulun birinde bir öğretmen öğrencilerinden, kendi seçtikleri bir konuda hikaye yazmalarını ister.
En güzel hikaye yazan öğrenciye “bir çift çizme” hediye edecektir.
Bütün öğrenciler hikayelerini yazıp kağıtları öğretmenlerine verirler.
Öğretmen tek tek hikayeleri okur, hepsi birbirinden güzeldir.
Bu olayı kura ile çözmeye karar verir.

🌿
Her öğrenci bir kâğıda kendi adını yazıp çizmenin içine atar. Atılan isimler karıştırıldıktan sonra bir tanesi çekilir. Öğretmen yüksek sesle, “AYŞE” diye okur okumaz, sınıfta büyük bir alkış kopar.
Kurayı Ayşe adında bir öğrenci kazanır.

🎀
Ayşe çizmelerine sarılarak mutluluk gözyaşı döker.
Eve gittiğinde öğretmen bu olayı ağlayarak eşine anlatmaya başlar.

Eşi de:
“Tamam işte, bak ne güzel çözüm bulmuşsun, niye ağlıyorsun ki..?” der. Öğretmen anlatmaya devam eder.
“Hiçbir öğrenci kendi adını yazmamış. Sınıftaki en yoksul arkadaşları Ayşe'nin adını yazmışlar...!
Çizmeleri sadece O’nun kazanmasını istemişler.”

🎀
Dünyada böyle güzel kalpli , merhametli, yardımsever çocukların ve nahif insanların çoğalması umuduyla…
☘️


(alıntı)
 

Ekli dosyalar

  • 326113673_1253120515558201_8566772270939753168_n.jpg
    326113673_1253120515558201_8566772270939753168_n.jpg
    62.7 KB · Görüntüleme: 5
Geriye doğru sayabilir misin? :)


Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini ayarlamak üzere izninize ihtiyacımız olacak.
Daha ayrıntılı bilgi için çerezler sayfamıza bakın.
 
Son düzenleme:
ELMA (APPLE) NEDEN ISIRILMIŞ ??
Apple'ın ısırılmış elma logosu siyanüre bulanmış bir elmayı ısırarak intihar eden bir matematikçiye aittir..
Adı: Alan Turing
İcadı: Bilgisayar
Ünvanı: Yapay Zekanın Babası..
1912'de İngiltere'de doğdu.
Matematik, kripto analitik, bilgisayar mühendisliği ve biyoloji alanlarında uzmandı.
Nazilerin gizli yazışmalarda kullandığı Enigma kodlamasını çözdü. Almanlar'ın ünlü Enigma isimli şifre mekanizmasını çözerek savaşın gidişatını değiştirdi. Enigmanın çözülmesiyle beraber Alman denizaltıları zor durumda kaldı.
Alman savaş uçaklarının Londra üzerinden gerçekleştirdikleri bombardımanlar kısmen etkisizleşti ve bunlar bir matematikçi, Alan Turing’in başarısıyla oldu.
Bu sayede savaşı İngiltere lehine çevirerek zaferi getirdi.
Turing, ülkesine savaşı kazandıran kodlamaları geliştirdikten sonra 1952'de homoseksüel davranışları sebebiyle tutuklandı. O zamanlar İngiltere'de eşcinsel olmak suçtu.
Turing'e hapis yerine östrojen hormonu alma cezası verildi. 1954 yılında Turing intihar etmek için bir ısırık aldığı zehirli elma sebebiyle öldü.
Alan Turing’in cesedi bulunduğunda yanında bir ısırık alınmış elma da bulunuyordu..
Ucundan ısırılmış bir elma şeklindeki logo, bilgisayar teknolojisinin babasına bir saygı duruşuydu..
 

Ekli dosyalar

  • 339312034_776706710395323_2033722813796019503_n.jpg
    339312034_776706710395323_2033722813796019503_n.jpg
    14.4 KB · Görüntüleme: 3
Görkemli Hatıralar ve Sanat
1750 yılında, Alman Prusya Kralı Büyük II. Frederick, Berlin yakınlarındaki Potsdam Ormanları'nda gezinirken, bir değirmenin bulunduğu alçak bir tepe üstünde durur.
Manzara güzel, hava nasıl ferahtır.
- Yazlık sarayımı burada yapalım! der, sessiz ve sakin kapanıp okumayı çok seven, kütüphanesiyle ünlü kral..
- Değirmeni satın alıp yıkın, yerine saray yapın! der adamlarına..
Adamları değirmenciye gider ve kralın bu isteğini iletirler.
Değirmenci malını satmak istemez.
Kral değirmenciyi huzuruna çağırtır;
- Yanlış anladınız herhalde beyefendi, ben satın almak istiyorum orayı. Kaça satarsınız? diye sorar.
- Yanlış anlamadım efendim.
Adamlarınıza da söyledim.
Değirmenim satılık değil! der değirmenci.
- Beyefendi inat etmeyin! Paranızı fazlasıyla vereceğim, diye ısrar eder Kral..
Değirmenci direnir;
- Sen koskoca kralsın, paran çok.
Git Almanya’nın istediğin yerinde saray yap!
Burayı benden önce babam işletiyordu.
O'na da babasından kalmış, ben de çocuğuma bırakacağım.
Değirmenin bahçesinde dedemin, babamın mezarları var.
Ben de ölünce yanlarına gömüleceğim.
Burası bizim aile ocağımız. Satılık değil!
Sabrı tükenen ve sinirlenen Kral Frederick ayağa fırlar ve gürler;
- Sen benim Prusya Kralı Friedrick olduğumu bilmiyor musun yoksa?
Değirmenci;
- Senin kral olduğunu biliyorum ama ben de bu değirmenin sahibi Sans-Souci’yim.
Kral öfkeden deli olur;
- Madem benim kim olduğumu biliyorsun, o halde zorla alabileceğimi de biliyor olmalısın.
Bakalım o zaman ne yapacaksın?
Değirmenci hiç telaşa düşmez ve tarihe geçecek ve dünyanın her yerinde Adalet’in sloganı olacak ünlü lafını söyler;
- SEN KRALSIN AMA.. BERLİN'DE DE HAKİMLER VAR!.
Kral, kendi ıslah ettiği adalet sistemine ve o düzenin yargıçlarına halkın nasıl güvendiğini ve mahkemelere kralın bile laf geçiremeyeceğine inandığını anlar ve adamlarına, ayni tarihe geçen sözünü söyler;
- Hiçbir güç, hiçbir siyaset, hiçbir iktidar, kral bile olsa adaletten üstün değildir!
Hiç kimse adaletin üstüne çıkamaz.” Kral II. Friedrich bu yel değirmeninin Prusya Krallığı devam ettikçe korunmasını ister ve sarayını hemen onun altına inşa ettirir.
Değirmencinin ismini, Sarayının da adı yapar..
“SANS - SOUCI SARAYI”
Saray ve değirmen günümüzde hala bir “Adalet Simgesi” olarak o tepede arka arkaya duruyorlar.
Ne güzel bir adalet ki.. Kralın arka bahçesinde bir değirmenci olabiliyor.
Ne güzel bir adalet ki, bir kralla, bir değirmenciyi komşu ve dost yapıyor..
Belki de sabahları Prusya Kralı II. Frederick, arka bahçeye çıktığında, değirmenci O'na seslenirdi;
- Hey Frederick, sımsıcak ekmek yaptım, göndereyim mi?
Belki, Prusya Kralı II. Frederick anlatırdı;
- Adalet her sabah bana, taze ve sıcak bir ekmek kokusuyla gelirdi..
Yıllar sonra genç bir Osmanlı subayı, bir yılbaşı gecesi Berlin’de bir davete katılır.
Arkadaşlarına bu hikâyeyi anlatır ve teklif eder;
- Haydi gidelim ve bu sarayı görelim!
Değirmen de hala duruyormuş, sarayın arkasında..
Kimse yılbaşı balosunu bırakıp o soğukta dışarı çıkmak istemez.
Genç subay kararlıdır.
Tek başına çıkar gider.
Tek başına bu eşsiz anıta bakar..
O genç subay, Mustafa Kemal’dir.
Ve Kurucu Lider Mustafa Kemal ATATÜRK, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin tüm mahkeme salonlarında, yargıçların arkasındaki duvara asılacak sözü yazdırır;
ADALET, MÜLKÜN TEMELİDİR!
Sunay AKIN
 
Bir sözünü iki etmedim ?
Beyler oturmuş eşlerinin hallerinden şikayat ediyor.
Bir tanesi mutlu mesut oturuyor. Arkadaşları, kardeşim senin eşin evliyanı? Senin hiç şikâyetini duymadık, bunun sıŕrı nedır?
Başlar anlatmaya.! Ben eşimi kendi köyünden aldım gelinliğiyle ata bindirdim. Kestirme olduğu için dağ yolundan geliyoruz, benim atımın ayağı taşa takıldı ve sendelerdi. Eşim benim atımın kulağına eğilip, Biir dedi.
Az ilerde hayvanın ayağı yine BIR kayaya takılıp sendeleyince, atın kulağına İkıi dedi. . Üçüncü defa hayvan takılıp sendeleyince, atından indi, çeyizlerinin yüklü öldüğü atın üzerindeki yükten bir silah çıkarıp, Üüüç deyip benim ata ateş etti ve at öldü .
Bende niye atı öldürdün diye söylenmeye başladım, benim kulağıma eğilip Bıır dedi ! VE o gün bu gündür hanımın biir dediğini iki ettiremedik. Böylece,, gül gibi geçinip gidiyoruz ! 😁😁😁😁😁😁😁😁
 
Mustafa Güzelgöz ve Eşeği
Ürgüp'te bir eşek heykeli olduğunu biliyor muydunuz?
Eşeğin heykeli mi olurmuş dediğinizi duyuyor gibiyim.
Eğer o eşek yıllarca köylere kitap taşımışsa neden olmasın?
Tabii asıl konu kütüphaneci Mustafa Güzelgöz'ün hikayesidir.
Yıl 1943.
Genç Mustafa’nın tayini kütüphaneci olarak Ürgüp Tahsin Ağa Kütüphanesi’ne çıkar. Devlet memurluğu o dönemde süper bir şey, çünkü özel sektör falan yok. Bizimki kütüphanede heyecanla okurları bekler; bir gün olur, beş gün olur, gelen giden yok.
Etraftakilerle konuşur, herkese anlatır:
“Bakın kütüphane bomboş duruyor, gelin kitap okuyun.” Gelen giden olmaz. Amirlerine durumu bildirir.
– Kardeşim otur oturduğun yerde, maaşını düzenli alıyon mu, almıyon mu?
– Alıyorum.
– Eee, o zaman ne karıştırıyon ortalığı, gelen giden olsa maaşın mı artacak? Başına daha fazla bela alacan, o kütüphaneye yıllardır kimse gelmez zaten…
23 yaşındaki genç memur “Ne yapayım, ne yapayım?” diye düşünür durur. Sonunda aklına bir fikir gelir, eşine söyler. Eşi önce “Deli misin bey?” der, ama kocasının bir şeyler üretme, işe yarama çabasını yakından görünce fikri kabullenir.
O dönem devletteki amirlerinin çıkardığı tüm engellerin tek tek, binbir güçlükle üstesinden gelir.
Çünkü o zaman da şimdiki gibi, “Aman bir şey yapmayalım da başımıza bir iş gelmesin. Çalışsan da aynı maaş, çalışmasan da“ zihniyeti aynen var.
O bıyıklı, kravatlı, asık yüzlü, sigara kokan, arkalarındaki Atatürk resminden utanmayan, ama ülkesine gram faydası da olmayan bürokratları zorlukla ikna eder ve bir eşek alır.
İki tane de sandık yaptırır. İki sandığa, kalınlığına göre 180-200 kitap sığar. Sandıkların üstüne “Kitap İare (Ödünç) Sandığı” yazar. Kitapları eşeğe yükler ve köy köy gezmeye başlar.
Kütüphaneye de bir yazı asar:
“Sadece Pazartesi ve Cuma günleri açıyoruz.”
Köydeki çocuklar şaşırır.
Eşeğe bir sürü kitap yüklemiş bir amca, o gariban çocukların küçücük ellerine kitapları verir. Düşünün, Noel Baba gibi. Noel Baba yalan, Mustafa Amca ise gerçek. Geyikler yerine eşeği var.
Eşek de daha gerçek, Mustafa Amca da.
“Çocuklar bunları okuyun, aranızda da değişin. On beş gün sonra aynı gün gelip alacağım. Aman yıpratmayın, diğer köylerdeki arkadaşlarınız da okuyacak” der.
Mustafa artık Ürgüp’teki kütüphanede bir iki gün durmakta, diğer günler eşeği Yüksel’le köy köy gezmektedir.
Köylerdeki çocuklar Eşekli Kütüphaneciyi her seferinde alkışlarla karşılarlar. Kalpleri küt küt atar heyecandan, sevinç içinde yeni kitapları beklerler. Mustafa Amca‘nın ünü etrafa yayılır. Diğer devlet memurları makam odalarında sıcak sıcak oturup iş yapmazken, Mustafa’nın eşeği Yüksel yediği otu hepsinden fazla hak etmektedir.
Zamanla insanlar kütüphaneye de gelmeye başlar.
Mustafa bakar ki kütüphaneye kadınlar hiç gelmiyor.
Zenith ve Singer’e mektup yazar: Bana dikiş makinesi yollayın, firmanızın adını kütüphanenin girişine kocaman yazayım“ der. Zenith dokuz tane, Singer bir tane dikiş makinesi yollar (ilk sponsorluk faaliyeti). Salı günlerini kadınlar günü yapar. Kumaşı alan kadın kütüphaneye koşar. On makine yetmediği için sıra oluşur. Sırada bekleyen kadınların eline birer kitap verir, beklerken okusunlar diye. Okuma-yazma oranının düşüklüğünü görünce halkevlerine okuma yazma kursları vermeye gider. Halıcılık kursları başlatır, bölgede halıcılığı canlandırır. Bu arada valilik Mustafa hakkında dava açar, “kendi görev tanımı dışında davranıyor” diye. 50 yaşına gelen Mustafa Amca baskıyla emekli edilir.
Mustafa Amca köylüler arasında efsane olur, yıllar geçtikçe köylerdeki çocuklarda okuma aşkı yerleşir. 2005 yılında Mustafa Amca vefat eder. Tüm Kapadokya çok üzülür, aralarında toplanırlar. Ürgüp’e Eşekli Kütüphaneci Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykelini dikerler.
Girişimcilik ne biliyor musun?
Bulunduğun yere yenilik katmalısın.
Mutlaka adım atmalısın.
Yaptığın iş olduğu yerde durup duruyorsa, sende bir uyuzluk vardır arkadaş. İnsan var, dokunduğu yere değer katar; insan var, dokunduğu yere değer kaybettirir.
Bakın Nevşehir’den ve bu ülkeden nice müdür, amir, vali, bürokrat, milletvekili, politikacı geçti; binlercesinin adını kimse hatırlamaz ama Mustafa Güzelgöz ve eşeğinin heykeli var.
Eşekli Kütüphaneci / Fakir Baykurt
 

Ekli dosyalar

  • 271544652_1646740002346521_51952873722852966_n.jpg
    271544652_1646740002346521_51952873722852966_n.jpg
    57.5 KB · Görüntüleme: 2
"Biraz fasulye ve biraz pilav alarak bakır bir tepsiye koydum. Üzerine patlıcan, salatalık ve bir kaç tane kayısı ekledim....Tam dışarı çıkacaktım ki babam sordu:
"- Nereye gidiyorsun kızım ? "
"Ninem bunları kimsesiz yaşlı adama götürmemi söyledi" diye cevap verdim.
Bunun üzerine babam:
"- Şöyle yap. Mutfaktan bir kaç tabak daha getir. Her bir şeyi ayrı tabağa koy ve tepsiyi güzelce düzenle. Yanlarına kaşık, bıçak ve bir bardak su da koy, öyle götür" dedi.
Dediklerinin hepsini yaptım ve elimdekileri dedeye götürdüm.
***
Dönünce babama neden böyle yapmamı istediğini sordum. Babam :
"Yemek ikram etmek 'mal' sadakasıdır. Bir şeyi düzgün vermek ise 'gönül' sadakasıdır.
***
Birincisi karnı doyurur; ikincisi ise kalbi doldurur.
Birincisi, kimsesiz dedeye, yardım isteyen dilenci hissini verir. İkincisi, yakın bir dost, iyi bir misafir olduğu hissini verir."
***
"-Maldan vermek ile gönülden vermek arasında büyük bir fark vardır. Gönülden olanın hem Allah katında hem de insanlar yanında değeri daha büyüktür."
[Alıntı]
 

Ekli dosyalar

  • 250259832_3965822766852013_3379381617102812056_n.jpg
    250259832_3965822766852013_3379381617102812056_n.jpg
    307.7 KB · Görüntüleme: 1
Baba oğluna dedi ki: Liseden üstün başarı ile mezun oldun Mike, işte yıllar önce senin için alıp garajda sakladığım arabanın anahtarları burada...
Ama sana vermeden önce onu şehir merkezindeki kullanılmış araç parkına götür ve onlara satmak istediğini söyle ve sana ne kadar teklif edeceklerini öğren.
Mike kullanılmış araba parkına gitti, babasına geri döndü ve dedi ki: " Bana 1000 $ teklif ettiler çünkü araç çok yorgun görünüyormuş."
Baba dedi ki: " Şimdi onu rehin dükkanına götür."
Mike rehin dükkanına gitti, babasına geri döndü ve dedi ki: " Rehin dükkanı 100 $ teklif etti çünkü çok eski bir araba olduğunu söylediler."
Baba bu kez oğlundan şehir merkezindeki araba kulübüne gidip onlara arabayı göstermesini istedi.
Mike arabayı kulübe götürdü, geri döndü ve babasına dedi ki:
Baba buna çok şaşıracaksın, kulüpteki bazı insanlar araba için 100.000 $ teklif etti, çünkü bu bir Nissan Skyline R34 müş, dünyada sadece 27 tane kalmış ve kolleksiyonerler bu araca çok değer veriyormuş
Baba oğluna dönüp dedi ki: " Doğru yerin seni doğru şekilde değerlendireceğini görmeni istedim."..
Takdir edilmiyorsan sakın üzülme, bu sadece yanlış yerde ve yanlış insanların arasında olduğun anlamına gelir.
Değerini bilen, seni anlayan ve fikirlerine önem veren kişiler varsa doğru yerdesin demektir, asla kimsenin değerini anlayamadığı bir yerde gereğinden fazla zaman geçirme.
 

Ekli dosyalar

  • 219652238_1523992401287949_6876170619690411477_n.jpg
    219652238_1523992401287949_6876170619690411477_n.jpg
    55.3 KB · Görüntüleme: 3
Osman Efendi bir sabah müthiş bir baş ağrısıyla uyanır.
İlaç alır, geçmez. Bir iki gün bekler, ağrı devam eder.
Doktor çağrılır. Doktor muayene eder, ağrı kesiciler verir, gider. Lakin Osman Efendinin baş ağrısı artarak sürer.
Üstüne üstlük baş ağrısı yanı sıra gözleri de yaşarmaya baslar.
Başka doktorlar çağrılır... Osman Efendi Uşak'ın ileri gelenlerindendir, ağrıyı kesene servet vaat eder.
Doktorların hiçbiri ağrıyı durduramadığı gibi sebebini de bulamaz.
***
Ev halkı birbirine karışır, baş ağrısından geceleri uyuyamayan Osman Efendi'yi İstanbul'a götürmeye karar verirler.
İstanbul'da en iyi doktorlar seferber olur. Röntgenler, beyin tomografileri çekilir, testler yapılır... Görünüşe bakılırsa Osman Efendi turp gibidir.
Oysa dayanması gittikçe zorlaşan
baş ağrısı ve gözyaşları hayatı çekilmez hale getirmiştir.
Ağrı kesici iğnelerle zor ayakta duran Osman Efendi bu defa da apar topar yurtdışına götürülür. O devirde Amerika değil İsviçre
moda, Zurih'e gidilir. Haftalarca hastanede kalınır, onlarca profesör konsültasyon yapar, testler tekrarlanır.
Sonuç:
Osman Efendi'ye teşhis konulamaz. Artık yerinden kalkamayan Osman
Efendiye ağrı kesici iğneler verilir, ülkesine dönüp "dinlenmesi", daha doğrusu son günlerini -evinde- geçirmesi tavsiye edilir. Osman Efendi bitkin, aile perişan. "Kader"
denilir, Uşak'a dönülür. Osman Efendi yayla evinde bir odaya yatırılır ve ağrı kesici iğnelerle ölümü beklemeye başlar.
***
Bir gün, hastanın keyfi gelsin diye, Osman Efendinin eski berberi, berber Mehmet çağrılır. Berber yataktan kalkamayan Osman Efendiyi tıraş ederken, adamcağız derdini anlatır ve ölümü beklediğini söyler.
Berber Mehmet bir an düşünür. "Beyim" der, "Sakın sizin burnunuzda kıl dönmüş olmasın?" Bir bakar, "hah işte der, kıl dönmüş." Osman Efendinin şaşkın bakışlarına aldırmaksızın çantasından cımbızı kaptığı gibi kılı çeker. Ev halkı Osman Efendinin köyü ayağa kaldıran çığlığıyla odaya koşar. Berber Mehmet, Osman Efendinin elinden zor alınır ve cımbızın
ucunda tuttuğu yirmi santimlik kılla kapı dışarı edilir.
Osman Efendinin kanayan burnuna pansumanlar yapılır, kolonyalar koklatılır ve yaşlı adam tekrar yatağına yatırılır. Ertesi sabah Osman Efendi aylardır ilk defa rahat bir uykudan uyanır. Gözlerinin yaşarması
geçmiştir. Baş ağrısından ise eser kalmamıştır. Dönen kılın sinire yürüyüp gittikçe uzayarak dayanılmaz ıstıraplara yol açtığını doktorlar ancak o zaman keşfeder. Çözümün bu kadar basit olabileceği kimsenin aklına gelmemiştir. Sapasağlam ayağa kalkan Osman Efendi, Berber Mehmet'i çağırtır ve ona bir servet bağışlar.
BU YAZIDAN ÇIKARTILACAK SONUÇLAR :
1. Vergiden turizme, sosyal güvenlikten adalet reformuna kadar, Berber Mehmet efendilerin fikirleri var, dinlemek gerek.
2. Bazen büyük sorunların çok basit çözümleri olur.
3. Burnundan kıl aldırtmayanların başı çok ağrıyabilir.
[Alıntı]
 

Ekli dosyalar

  • 181110446_1466641513689705_4196914025136236122_n.jpg
    181110446_1466641513689705_4196914025136236122_n.jpg
    16.2 KB · Görüntüleme: 3
Bayan Van Aefferden ve süvari albay kocası 1842 yılında evlenmişlerdi. Aefferden henüz 22 yaşındaydı ve kocası 33 yaşındaydı. Evlendikleri günden 38 yıl sonra Aefferden'in kocası öldü. Ölen adam bir Protestan olduğu için Protestan mezarlığının bir bölümüne gömüldü.
***
Aefferden'in kocası öldükten sonra kendi mezarınn kocasının yanında olmasını istemişti fakat kabul edilmedi. Kabul edilmemesinin sebebi Aefferden bir Katolikti fakat ölen kocası Protestan mezarlığında yatıyordu.
***
Bayan Aefferden, kocasından 8 yıl sonra hayatını kaybetti. Kocasının yanına gömülmesini istediğini bilen Aefferden'in yakınları mezarlıkları Katolik ve Protestan bölümünü ayıran duvarın bitişiğine yaparak onların mezarlarını yan yan getirmeyi başardı. Mezara bir anıt dikildi ve iki elin birleşmesiyle oluşan bir heykel yaptırıldı.
 

Ekli dosyalar

  • 162222044_1432890283731495_2830771684193473720_n.jpg
    162222044_1432890283731495_2830771684193473720_n.jpg
    97 KB · Görüntüleme: 3
KARINCA YUVASI...
Huzur evinin müdürü, emekliliğini beklediği son günlerin birinde, en kıdemli çalışanını yanına çağırır ve merakla-"Payidar abi...Bundan otuz sene önce işçi alımı konusunda çok sıkıntılar çektiğimiz zamanları çok iyi hatırlarsın...Aldığımız işçilerden, huzur evindeki yaşlı insanlara kötü davrananlar oluyordu...Bizde neredeyse gün aşırı işçi değiştirmek zorunda kalıyorduk...Ben bıkıp usanmıştım yanlış işçi seçimlerinden...Ve bir ara sana bıraktım....Görevi sen üstlendin...Sen hangi işçiyi aldıysan, o günden bu güne tek bir sıkıntı çekmedik...Yaşlılarımıza da çok iyi davrandılar...Merak ettiğim şu; Sen neleri göz önünde bulundurarak onları işe aldın?..Nasıl bu kadar isabetli kararlar verebildin?...Nasıl bir tecrübedir bu? -"diye sorar...
Payidar efendi, müdürün sorularından sonra, bulundukları odanın camına sabitler bakışlarını...Huzur evinin avlu kapısından, binaya kadar olan patika yola derin derin bakar...Sonra eliyle o patika yolu göstererek işaret eder
.-"Evet müdürüm çok iyi hatırlıyorum o günleri...Biz o zamanlar işçi için gazeteye ilan verdiğimizde, iyi ve buradaki yaşlı insanlara asla zarar vermeyecek incelikte gönlü güzel insanlar bulmayı umuyorduk....Siz bu görevi bana verdiğimizde, bu patika yolun sonunda binanın kapısında bekledim her bir başvuru yapan işçiyi... Bilirsiniz patika yol baştan sonra karınca yuvalarıyla doludur...Ve binlerce karınca patika yola serilmiş gibidir...Başvuru için gelenlerden kimisi yuvaları ve karıncaları göz göre göre ezerek geçerdi. Kimisinin ise karıncaları ezmemek için yolun kenarındaki taşlara basa basa yürüdüğünü gördüm...O an dedim ki kendi kendime; yürüdüğü yolda karıncayı ezmemeye bile özen gösteren insan, yaşlı insanları hiç incitir mi?...Yani tecrübeyle alakası yok müdürüm....Çok şükür....Doğru tercih yapmışım... - "
🌷
🌷
🌷
 

Ekli dosyalar

  • 143600394_1397409020612955_6087933129563350817_n.jpg
    143600394_1397409020612955_6087933129563350817_n.jpg
    19 KB · Görüntüleme: 2
🌿
Okulun birinde bir öğretmen öğrencilerinden, kendi seçtikleri bir konuda hikaye yazmalarını ister.
En güzel hikaye yazan öğrenciye “bir çift çizme” hediye edecektir.
Bütün öğrenciler hikayelerini yazıp kağıtları öğretmenlerine verirler.
Öğretmen tek tek hikayeleri okur, hepsi birbirinden güzeldir.
Bu olayı kura ile çözmeye karar verir.

🌿
Her öğrenci bir kâğıda kendi adını yazıp çizmenin içine atar. Atılan isimler karıştırıldıktan sonra bir tanesi çekilir. Öğretmen yüksek sesle, “AYŞE” diye okur okumaz, sınıfta büyük bir alkış kopar.
Kurayı Ayşe adında bir öğrenci kazanır.

🎀
Ayşe çizmelerine sarılarak mutluluk gözyaşı döker.
Eve gittiğinde öğretmen bu olayı ağlayarak eşine anlatmaya başlar.

Eşi de:
“Tamam işte, bak ne güzel çözüm bulmuşsun, niye ağlıyorsun ki..?” der. Öğretmen anlatmaya devam eder.
“Hiçbir öğrenci kendi adını yazmamış. Sınıftaki en yoksul arkadaşları Ayşe'nin adını yazmışlar...!
Çizmeleri sadece O’nun kazanmasını istemişler.”

🎀
Dünyada böyle güzel kalpli , merhametli, yardımsever çocukların ve nahif insanların çoğalması umuduyla…
☘️


(alıntı)
Hikaye ayrı güzel nahif kelimesine vurgu ayrı güzel. Tebrik ediyorum. 👏👏
 
Kartaca savaşını kim yaptı
Hem gülelim. Hem de düşünelim

Tarih öğretmeni çocuğa sormuş: "Oğlum, Kartaca savaşını kim yaptı?"
Çocuk: "Valla, billâ ben yapmadım hocam..." deyince tarih hocası sinirlenmiş, sınıfın kapısını çarparak çıkmış... Matematik hocasıyla burun buruna gelmiş... Matematik hocası: "Hayrola hocam? Bu ne sinir?" “Sorma..." demiş tarih hocası. "Çocuğa Kartaca savaşını kim yaptı dedim?” “Valla-billâ ben yapmadım hocam..." dedi... "Nasıl sinirlenmeyeyim?"
Matematik hocası: "Bunlar böyledir hocam... Hem yaparlar, hem de inkâr ederler..." deyince, tarih hocası sinirden düşer, bayılır... Müdür odasında kolanyayla kendine getirilince müdür sorar: "Hayrola hocam? Ne oldu ki fenalaştınız?" "Sormayın müdürüm" der tarihçi...
"Derste çocuğa "Kartaca savaşını kimler yaptı?" dedim. "Valla-billâ ben yapmadım demez mi?" Sinirle sınıftan çıkarken matematik hocamız sordu... Durumu anlatınca: "Bunlar böyledir, hem yaparlar, bir de yapmadım derler..." deyince bayılmışım...
"Hocam, şu üzüldüğün şeye bak..." der müdür... "İki satır yazı yazarım Milli Eğitim Bakanlığına, kimin yaptığını hemen ortaya çıkartırım..."
Tarih hocası hastanelik olur... 15 gün hastanede yatıp tedavi görerek, bir ay raporlu olarak taburcu edilir... Evinde dinlenirken, postacı sarı bir zarf getirir... Tarih hocası merakla açar zarfı... Milli Eğitim Bakanlığından gelmiştir resmi yazı...
"Bu yıl, gerekli tahsisat olmadığından, Kartaca savaşları yapılamayacaktır... Bilgilerinize..."
 

Trend içerikler

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri