Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

  • İnceleyenler Kulübü'nde her konuda deneyimlerinizi paylaşabilirsiniz. Bu sayede "Bilinçli Tüketici Toplumu" oluşturma hedefimize katkı sağlayabilirsiniz. :)
  • inceleriz.com üzerinden inceleme ve haberlere ulaşabilirsiniz.

Serdar Yıldırım Hikayeleri

  • Konuyu Başlatan Konuyu Başlatan Serdar102
  • Başlangıç tarihi Başlangıç tarihi
ROBOT KARTAL
Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini ayarlamak üzere izninize ihtiyacımız olacak.
Daha ayrıntılı bilgi için çerezler sayfamıza bakın.
 
NASREDDİN HOCA KORSANLARA KARŞI
Nasreddin Hoca, Mısır'daki dayısından haber almış. Dayısı, acele gelmesini istemiş. Hoca, Akşehir'den İzmir'e eşeğiyle altı ayda gitmiş. Bir gemiye binip Mısır'a doğru yola çıkmış. Yolda gemiye Rodos korsanları saldırmış. Hoca, yüzükoyun yere yatmış. Sayısı çok fazla olan korsanlar, gemiyi ele geçirmiş. Gemidekileri esir alıp götürmüş. Sadece Hoca kurtulmuş.
Korsanlar gidince Hoca ayağa kalkmış. Sizi melunlar, ayağım takılıp düşmeseydim bilirdim yapacağımı, diye söylenmiş. Dümene geçmiş, rüzgarı arkasına almış ve sonunda Mısır'a varmış. Dayısının Kahire'deki sarayına gitmiş. Görevliler, Hoca'ya, geç kaldığını, dayısının intihar ettiğini söylemişler. Hoca, neden, diye sorunca, Nasreddin'in çocukluğunu bilirim. Eli ve çenesi çabuktur. Hızlıdır. İki ayda Akşehir'den Kahire'ye gelir, demişti. İki ay dolunca bahçedeki en yüksek ağaca çıkıp aşağı atladı. Son sözü, Nasreddin gelmedi, oldu.
Nasreddin Hoca: " Ah dayım, eşek sırtında altı ayda İzmir'e geldim. Kanatlarım olsa, imkansız iki ayda gelemezdim. "
Görevlilerden genç olanı: " Sen o göbekle zor uçardın, hocam, " deyince diğer görevliler gencin ağzını kapatıp oradan uzaklaştırmış.

Daha sonra Hoca dayısından miras kalan saraya çıkmış. Büyük salonda görevliler Hoca'ya ziyafet çekmiş. Çalgılar çalmış, çengiler oynamış. Yemişler, içmişler. Görevliler de, çengilerle birlikte oynamaya başlayınca Hoca ayağa kalkmış ve çalgıları, çengileri dordurmuş. Görevliler de durmuş.
Nasreddin Hoca: " Oldu mu birader, dayıma saygınız yok mu? Zaten yorgunum, bir de sizinle uğraşmayayım. " demiş.
Görevlilerden biri, Hoca'nın yanına gelip: " Hocam, dayının kırkı çıktı. Ben gittikten kırk gün sonra ne isterseniz yapın demişti. "
Genç görevli söze karışmış: " Hoca, bunlar dayın intihar ettiğinin ertesi günü de böyle çalıp oynamışlardı. " deyince diğer görevliler gencin ağzını kapatıp oradan uzaklaştırmış.
Nasreddin Hoca: " Neden ama neden? " diye bağırarak dizlerine vurmuş.
Görevlinin biri: " Gerçek şu ki, dayınız bizi her gün falakaya yatırırdı. Sonradan ayaklarımızın altı şişmesin diye sırtımıza binip yürütürdü. Çektiğimiz acıyı varın tahmin edin. Siz olsanız kurtuldunuz diye sevinmez misiniz? "
Nasreddin Hoca: " Hayret, sizi neden dövüyordu? "
Aynı görevli: " Bizi dövmeyi seviyordu. Dayak yedikçe mutlu olacağımızı düşünüyordu. Ayaklarına kapanıp yalvardık. Merhamet dilendik. Doğrusu budur deyip, sopayı daha bir hırsla kaldırır oldu. "
Diğer görevliler, aynen böyle oldu deyince Nasreddin Hoca, kırkı çıktığına göre, çalgılar çalsın, herkes oynasın, deyip bahçeye çıkmış.

Nasreddin Hoca bir ay Mısır'da kalmış. Sarayı, bağları, bahçeleri satmış. Nil Nehri dayısınınmış. Onu da satmış. Yüz gemilik ve beş bin askerlik bir donanma kurmuş. Bu donanmayla korsanların üstüne yürümüş.
Korsanlar: " Aman, Nasreddin Hoca geliyor deyip gemilerine binip kaçmış. Nasreddin Hoca Rodos Adası'nda ne kadar esir varsa hepsini kurtarmış. Onları donanmaya bindirip İzmir'e getirmiş. Esirler, sağ ol hoca deyip evlerine, köylerine gitmiş. Nasreddin Hoca askerlerine, isteyen burada kalsın, istemeyen Mısır'a dönsün, gemiler sizin, istek sizin, demiş. Nasreddin Hoca bir handa bıraktığı eşeğine binip Akşehir'e dönmüş. Masalımız da burada bitmiş.

SON
 
ROBOT KARTAL
Yazan Ve Okuyan: Serdar Yıldırım
Bu içeriği görüntülemek için üçüncü taraf çerezlerini ayarlamak üzere izninize ihtiyacımız olacak.
Daha ayrıntılı bilgi için çerezler sayfamıza bakın.
 
Pakistan Punjab Üniversitesi'nde Okutulan Ders Kitabındaki Hikayelerim
KIRLANGIÇ İLE SERÇE
SARAYIN SÜTÇÜSÜ ( AYŞECİK İLE YASEMİN SULTAN )
GÜLHANE PARKI ( BÜCÜR ZÜRAFA )
GEZGİN ŞEHMUZ ( GEZGİN ŞEHMUZ İLE FAKİR PADİŞAH )
GÜZEL BİR YAZ GÜNÜ ( ANNE GÜVERCİN )

Yazdığım bu hikayeler Pakistan'ın Lahore şehrinde bulunan Punjab Üniversitesi'nden öğretim görevlisi Dr.Abdul Majid Nadeem tarafından hazırlanan TÜRKÇE DİLBİLGİSİ kitabının TÜRKÇE METİNLER bölümünde çıktı. Hikayeler 106 - 115 sayfaları arasındadır. Hikayelerin altında adım yazmaktadır.

Kitabın yazarı: Abdul Majid Nadeem
University of the Punjab, Lahore, Pakistan, Arabic, Faculty Member

Linki tıklayınız. Gelen sayfanın yüklenmesi için, birkaç saniye bekleyiniz ve sayfayı yukarıya doğru kaydırınız. İyi okumalar.
 
Romanya Demokrat Türk Birliği Yayın Organı Hakses Dergisi'nde benim yazdığım Baba Koç ile Kızıl Kurt isimli masal çıkmıştır. 26-27. sayfadadır. Masalın altında adım yazmaktadır.



----------------------------------------------------


Orta Asya'da kurulu Türk-Uygur Devleti sitesinde benim yazdığım Anne Güvercin isimli hikaye çıkmıştır. Yazılar, Uygur Arapça'sıdır. Ekranı yukarı doğru kaydırırsanız işte Türkçe ve Anne Güvercin. İyi okumalar dilerim.



-------------------------------------------------------


KONUŞAN LEYLEK
Yazan: Serdar Yıldırım
Benim yazdığım bu masal peştuca diliyle yayınlandı.
Afganistan’da ve Pakistan’ın batı kesiminde yaşayan Peştunların konuştuğu dil. Hint-Avrupa dillerinin Hint-İran dilleri öbeğine bağlıdır. Kırk beş harfli bir alfabesi vardır.
Peştunlar tarafından konuşulan dil, Darice ile birlikte Afganistan'ın iki resmi dilinden biridir. 40 ila 60 milyon arasında kişi tarafından konuşulduğu düşünülen dil, Peştun kimliğinin temel "unsurlarından" biridir. Peştuca, bu dile uyarlanmış Arap alfabesiyle yazılır. Ayrıca Farsça ve Arapçadan girmiş çok sayıda kelimeye rastlanır.


Sayfayı yukarı doğru kaydırırsanız Konuşan Leylek masalına daha kolay ulaşırsınız.
 
1736779715007.webp
FRANSA ASKERİ LİDERİ VE İMPARATORU NAPOLYON BONAPART İLE BİRLİKTEYİM
Bir zamandır Napolyon ile koordinatlarımızın kesiştiği bir zamanda buluşmak istiyordum ve sonunda buluştuk. Napolyon Bonapart, Fransa imparatoru olmuş, dünya tarihine adını altın harflerle yazdırmak istemiş ve bunu başarmış. Tarih 9-5-2024. Ben Napolyon Bonapart yazıyorum bilgisayarıma ve siteler, forumlar çıkıyor. Hayat hikayesi, fethettiği yerler, hayatları sonlandırılan insanlar. Ben Fransa imparatoru olsam, Fransa'yı yüceltmeye çalışırdım. Komşu ülkelere saldırıp savaş çıkarmazdım. Yaşadığım yıllardan 200 - 300 yıl sonra yeni nesil insanlar benim adımı az bilirdi ama olsun. Az tanınayım ama iyi tanınayım. Ben Fransa imparatoru olarak Mısır'ı işgal edersem olmaz. Bu ülkelerin yüzlerce yıl sonraki yeni nesilleri Serdar Yıldırım kötüydü, fenaydı. Ülkemizi işgal etti, nice canlılara yaşam izni vermedi derlerse çok üzülürdüm.

Zaman gezgini olarak Napolyon Bonapart'ı rahatsız ettim: " Buyrun, Napolyon Bonapart. Burası benim evim. Dört katlı bir apartmanın ikinci katı. Bazısına göre, saray, köşk. Bazısına göre, yaşanılacak iyi bir mekan. "

Napolyon Bonapart: " Palavrayı kes!. İki oda, bir salon, apartmanda altı kolon. Kendini uyanık sanıyorsun değil mi? Beni harekete geçirmeden sinyallerini aldım. Yaşadığın bu binayı gezdim, dolaştım. Kendin için, kendince bir şeyler yapmaya çalışıyorsun ama bana sökmez. Hakkında araştırma yaptım. Bu binada ve komşu binalarda seni tanıyan yok. Kim bu Serdar Yıldırım diyorlar? "

Serdar Yıldırım: " Doğrudur. Demek ki başarılı oldum. Öyle sağda solda lak luk edersem bunun bana faydası olmaz. Sessiz ve derinden gitmek, benim temel ilkemdir. Yakın plan çalıştığım insanlar oldu ve bunların pek azı bana yardımcı oldu. "

Napolyon Bonapart: " Her yanlışa bir doğru kılıf buluyorsun. Seninle uğraşamam. Çekil yolumdan. Gölge etme. "

Serdar Yıldırım: " Benim sizinle bir uğraş içine girmemin sebebi, Osmanlı İmparatorluğu çöktükten sonra Anadolu işgal altındayken Kurtuluş Savaşı başlatan Mustafa Kemal ile ilgili. Mustafa Kemal öğrencilik yıllarında, önceleri Napolyon'a hayrandım. Sonradan siyasi fikirlerim şekillenince Napolyon'dan hoşlanmamaya başladım. Demek ki, devrimler karşı devrimleri getirebilir, demişti.
Gençliğinde Mustafa Kemal'i etkileyen kişiler arasında yer alan batılı düşünürlerden bazıları şunlardı: Jean-Jacques Rousseau: Özgürlükçü ve cumhuriyetçi düşünceleri.
Montesquieu: Erdem rejimi olarak cumhuriyetin önemine dair fikirleri.
Voltaire: İlim ve akıl vurgusu.
Ey Napolyon Bonapart, dünyadaki maceranızı bir şekilde sonlandırmışsınız. Sizin için, çok başarılıdır denebilir. Gelecek nesiller sizden etkilenmiş. Dünyanın yüz elliden fazla ülkesinin ders kitaplarında varsınız. Bunlar Napolyon Bonapart diyorlar da başka bir şey demiyorlar. Ben de tarihin kabul ettiği bir yüce sima olarak sizi gördüm ve kabul ettim. Dünya tarihine sizi yeniden lanse etmek istiyorum ve Napolyon Bonapart diyorum. Siz böyle bir etkinliğin baş mimarı olmaz mıydınız? "

Napolyon Bonapart: " Ben gelmişim, geçmişim. Bu dünyadaki zamanımı tamamlamışım. Siz beni yeniden gündeme mi getirmeye çalışıyorsunuz? "

Serdar Yıldırım: " Tamamen öyle. Ben kesinlikle Napolyon Bonapart diyorum ve bu fikirlerin takipçisi olacağım. "

Napolyon Bonapart: " İlk karşılaştığımızda bana agresif biri gibi göründünüz ama kalbiniz bir pamuktan yumuşakmış. Benim şu anda size bir jest yapmam gerekir. O zamanlar İspanya Krallığına kardeşim 3. Napolyon'u getirmiştim. Şimdi geçmişe dönsek ben sizi İspanya Kralı olarak tayin etsem, siz emrime riayet edip İspanya Kralı olur muydunuz? "

Serdar Yıldırım: " Bu benim için, paha biçilmez bir umut kaynağı olurdu. Krallar, şahlar, padişahlar hep zor durumda kalmıştır ve istemedikleri işlerle mücadele etmiştir. Ben sizi kırmamak için, İspanya Kralı olurum. Zamanı tersine çevirir, saatleri sessiz çaldırırım. Sarayda oturmaz halkın arasında gezerim. Halkla birlik olurum, bütünleşirim. "

Napolyon Bonapart: " Ben 22 yaşında albay, 26 yaşında general oldum; haberin var mı senin? Bir ülkeyi düşmanlar istila etse, dört bir yandan sarılsa, yok edilmeye çalışılsa, sen bu ülkenin vatandaşı olsan, bu haksızlığa karşı çıkmaz mısın? "

Serdar Yıldırım: " Gür sesimle haykırırım. Bağırır çağırırım. Düşmanlar bundan korkar. "

Napolyon Bonapart: " Benim ülkem Fransa'nın İngiltere ile yıllardır bitmek tükenmek bilmeyen savaşları vardı. Genelde bizim ordu bozguna uğruyordu ve kaçıyordu. Ben yüzbaşı ve binbaşı iken savaştan kaçmadım. Emrimdeki birlikle savaşa devam ettim. Asker de kaçmadı. Sonradan ordu komutanları bunu fark etti. Sayısı yüz bini geçen ordular emrime verildi. İtalya seferi sırasında 18 meydan savaşı kazandım. 15-Mayıs-1796’da ordumla Milano’ya girdim. 27 yaşındaydım.
Daha sonra Fransız donanması ile 19-Mayıs-1798'de Mısır seferi için yola çıktım. İngiltere'nin ticaret yolunu kesmek istedim. Olayın odak noktası Süveyş Kanalı'ydı. Uzak doğudan gelen gemiler dolusu mallar, Afrika'nın güneyinden dolanmadan Süveyş'ten kolayca geçirilip İngiltere'ye getiriliyordu. Mısır'ı ele geçirmek, benim için zor olmadı. Böylece İngiltere'nin asıl ticaret membaı olan yolu kesmiş oldum. İngiltere'den ah vah sesleri yükselmeye başladı. Sonradan doğuya gittim. Orta Doğu'nun güçlü kalesi Akka'ya yöneldim. Akka'yı kuşattım ama alamadım. Osmanlı veziri Cezzar Ahmet Paşa çok dirençliydi ve Akka'yı bana teslim etmedi. Cezzar kasap demektir. Bu Cezzar Ahmet Paşa yakaladığı düşmanlarını develeriyle birlikte kurban edermiş. Eğer ben Cezzar'ı yenip Akka'yı alabilseydim, Büyük İskender gibi Suriye, Irak, İran, Pakistan ve Afganistan'ı dümdüz edip Hindistan'ı ele geçirmek istiyordum. "

Serdar Yıldırım: " Ey Napolyon Bonapart, siz yüce düşünceler içindeydiniz ve İngiltere'nin ticaret yolunu kesmeye çalıştınız. Kestim dediniz, doğrudur ama sonradan neden oradan ayrılıp iki gemiyle Fransa'ya döndünüz. Kırk bin askeriniz orada kaldı. Siz Fransa yönetimi üstünde gücünüzü artırdınız ama orada kalan Fransız askerleri ne oldu? "

Napolyon Bonapart: " Avrupa’da Fransa’nın Koalisyon ordularına yenildiği haberini alınca ülkeme dönme kararı aldım. Eylül 1799’da ordumu Mısır'da bırakarak iki gemiyle Fransa'ya döndüm. Emrimde bir dolu general vardı. Onlarda güçlerini ispat etsinler ve zafer kazansınlar diye düşündüm. Ben bir generaldim ve Fransız orduları benim emrime verilmişti. Bu böyle olmasaydı ben Napolyon Bonapart olabilir miydim? Savaşa gidip, savaştan kaçan komutan değil, savaş meydanını asla terk etmeyen, yalnız kalsa bile savaşan, zafer kazanmayı bekleyen ve bunu başaran bir komutan olabilir miydim?
Ben zafer kazandıkça ordu komutanları, bu Napolyon, Fransa İmparatoru olur, dedi. Önce 1.konsül seçildim ve sonra Fransa İmparatoru oldum. Fransa'yı yücelttim. İngiltere'nin hızını kestim. Fransa'yı dünya devletleri arasında ön sıraya yükselttim. 1804 yılının Mayıs ayında, kralcıların bir komplosunu bahane ettim ve kendimi imparator ilan ettim. "

Serdar Yıldırım: " Avrupa'yı fethettikten sonra, doğuya yöneldiniz. 1812 yılı ortasında 800 bin kişilik orduyla Rusya üstüne yürüdünüz. Borodino Muharebesi'nde General Kutuzov komutasındaki Rus ordusunu yenilgiye uğrattınız. Ruslar, tarlaları yakarak ve su kaynaklarını kurutarak geri çekildi. Aç ve susuz kalan ordunuzda hastalıklar başladı. Sonunda Moskova'yı kuşattınız. Bir hafta sonra Moskova'ya girdiniz. Bir ay boyunca Moskova'da kaldıktan sonra Kaluga'ya doğru çekildiniz. Daha sonra ordunuzla ileri yürüyüşe geçince Tatarlar Fransa ordusunu takip etti ve çok can aldı. Rus ordusunun kazandığı savaşlardan sonra 14-Aralık-1812' de Rusya'yı terk ettiniz. Böylelikle Avrupa'da itibarınız zedelendi. "

Napolyon Bonapart: " Benim hiçbir şekilde itibarım zedelenmedi. Her ne yaptıysam hepsi yüzde yüz doğrudur ve peşinden gidilmesi gerekir. Sen kimsin ki, beni eleştirmeye çalışıyorsun. Ben seni bir kaşık suda boğarım. "

Serdar Yıldırım: " Benim yaşadığım zamanda, Avrupa tek bir gücün egemenliği altında olsaydı, sesimi bu derece yükseltemezdim. Avrupa kıtası pek çok devlet barındırıyor ve orta ölçekli bir yönetim anlayışı içinde. Ey Napolyon Bonapart, şu anda Avrupa Birleşik Devletleri olsaydı ve bunun kurucusu siz olsaydınız, bakın ben karşınızdayım ve benim için, nasıl bir gelecek arzulardınız? "

Napolyon Bonapart: " En güçlü olduğum zaman bu derdim ve seni şövalyelerime yakalatırdım. Ellerini bağlatır ve karşımda diz çöktürürdüm. "

Serdar Yıldırım : " Ey Napolyon Bonapart, böyle bir şey mümkün değil. Ben suçlu biri değilim ki, hakkımda nasıl bir cezai işlem uygulatacaksınız? Hem ele geçirdiğin ülkelere Napolyon kanunları getireceksin ama ben düşüncemi söyledim diye beni kürek mahkumu ilan edeceksin? "

Napolyon Bonapart: " Bana bak bana. Adın Serdar mıydı neydi? Benim canımı sıkma canını yakarım. Konuşmayı burada kes, hikayeyi hazırla, sadece gerçekleri yaz ve bana okutmadan yayınlama. Bu işten ben karlı çıkarım çünkü zaferlerimle gündeme geliyorum. Senin bu işten kazancın ne olacak merak ediyorum? "

Serdar Yıldırım: " Şimdi tarih 6-1-2025. Artık hikaye bitti. Yazması 8 ay sürdü. Bugün site ve forumlarda okunmaya başlayacak. Bu işten benim kazancım, okuyucunun hoşça vakit geçirerek tarihi bilgi sahibi olması. "

SON
 
1745426752682.webp


ZÜBEYDE HANIM DOĞUMEVİ
Tarih 20- Mayıs -2020 Bursa Zübeyde Hanım Doğumevi önünde Zübeyde Hanım ile birlikteyim: Sayın Zübeyde Hanım, burası 1981 yılında 125 yatak kapasitesi ile kuruldu. Bakın sizin adınızı taşıyor.
- Benim adımı taşıyan bir doğumevi mi? Kemalim 19- Mayıs -1919 tarihinde Samsun'a çıktıydı. Sonrasında Erzurum ve Sivas Kongreleri bunları biliyorum. 1- Kasım -1922 tarihinde saltanatı kaldırdı. Osmanlı İmparatorluğu resmen sona erdi. 1- Ocak -1923 yılbaşını hatırlıyorum. Ya sonrası?
-Tam ben söze girecektim ki, Mustafa Kemal Atatürk aniden yanımızda belirdi: Anneciğim, sonrasında 29- Ekim -1923 tarihinde Cumhuriyeti ilan ettim ve Türkiye Cumhuriyeti' ni kurdum. Cumhuriyet diyorum, özgürlük diyorum, bağımsızlık diyorum. Halkın kendi kendini yönetmesi diyorum. Beğenmediği yöneticiyi değiştirmesi diyorum.
- Ah Mustafa'm, benim yakışıklı oğlum. Sen de buraya geldin mi? Padişahın hakkında idam fermanı vardı. Bundan hiç mi korkmadın?
- Konu vatan savunması ise, canım bu vatana feda olsun. Bir Mustafa Kemal yok olsa, bin Mustafa Kemal var olur. Mustafa Kemaller ölmez. Benim kurduğum Türkiye Cumhuriyeti bölünmez.

Atatürk hırslanmıştı. Sağa sola bakındı. Bana doğru döndü: Çocuk senin adın ne? diye sordu.
Ben: Serdar Yıldırım, dedim.
- Şimdi burayı bana tam olarak tarif et bakalım.
- Kaplıcalar, yukarıda kaldı. Senede bir iki defa gelip gittiğiniz Paşa Çiftliği kuzey batıda işte şu yanda bulunuyor.
- Çocuk, sen ne biliyorsun benim Paşa Çiftliği'ne gelip gittiğimi?
- Bir kitapta resminizi görmüştüm. Üstü açık arabanızın arka koltuğunda oturuyordunuz ve şoförünüz arabadan daha inmemişti. Yol toprak yoldu. Etrafta çiftlikten başka yapı görünmüyordu.
- Doğru, o zamanlar tabiatla iç içeydik. Bursa yeşildi, bu kadar ev yoktu. İnsanlar çoğalmış. Arabalar çoğalmış. Yollarda insandan çok araba var.
- Doğrudur. Bu kadar araba benzin ve gaz ile gidiyor. Bu değirmenin suyu nereden geliyor, hep merak etmişimdir. Yakındaki bir yere insanlar arabayla gidip geliyor. Yürümek sağlıktır, benzin ve gaz için, dış ülkelere bağımlı kalıyoruz. Döviz yurt içinde kalmalı. Ülke güçlü olmalı.
- Aferin sana çocuk. Kaç yaşındasın?
- 62 yaşındayım. Aynalarla aram iyidir. Her yeni güne yeni bir umutla başlıyorum. Yolun yarısını geçtin diyenlere gülüp geçiyorum.
- Bak bu çok iyi. Yaşama sevinciyle dolusun. Benim zamanımda atlar vardı, atlı arabalar vardı. Kaç dakikadır buradayım, ne at gördüm, ne atlı araba?
- Benim çocukluğum ve gençliğimde atlı arabalar çoktu. Pazardan karpuz, kavun aldığımızda bunları atlı arabaya yükleyip eve götürürdük. Son yıllarda atlı arabalar yok oldu.
Mustafa Kemal Atatürk şöyle bir soru sordu: Şu anda Türkiye'de ne kadar insan yaşıyor?
- 2019 nüfus sayımına göre 83 milyon insan yaşıyor.
- 1935 nüfus sayımına göre 16 milyondu. Bu tarihten sonra Türkiye savaşa girdi mi?
- Girmedi.
- Girmediğine göre nüfus fazlasıyla artmış. Anadolu'nun bereketli toprakları planlı bir tarım sayesinde 200 milyon insanı rahatlıkla besler. Ben ağaca, ormana çok önem veririm. Bir ağacın kesilmesine izin vermem. Ağaç kesmek isteyene şöyle demiştim: Sen hayatında böyle bir ağaç yetiştirdin mi ki keseceksin!

- Trablusgarp savaşı sizin katıldığınız ilk savaştır. Bu savaşta binbaşıydınız. Trablusgarp ve Bingazi'ye gitmiştiniz. Libya'ya çıkartma yapan düzenli İtalyan ordularına karşı bedevi araplarla birlik olarak yapılan savaşı nasıl kazandınız? Top yok, tüfek yok. Bunları nereden buldunuz? Bedevileri nasıl savaşçı yaptınız? Hücum deyip ileri atıldığınızda nasıl oldu da sizi takip ettiler?
- Herkes komutan olamaz, herkes savaşçı olamaz. Komutan, savaşçı bir kimliğe sahipse emrindeki asker savaşçı olur. Güçlü bir ordunun başına yeteneksiz bir komutan getirirsen, o ordu yenilgiye uğrar. Bedevileri eğittim, onlardan bir ordu kurdum. Yenilmemeyi öğrettim. Bana inanan arap şeyhleri, silah ve cephane tedarik ettiler. Halkı örgütleyerek, bu savaşı kazandım. Halk örgütlenirse yapılan her savaş kazanılır.
- Çok değil, sizden kısa bir zaman sonra Hitler, Avrupa'ya saldırdı. Özellikle motorize birlikleri çok güçlüydü. Avrupa'yı ezdi, geçti. Almanlar geliyor diye Türk birlikleri Edirne - Enez hattında konuşlandı. Hitler, Türkiye'yi pas geçip kuzeye yöneldi. Bulgaristan, Romanya derken, Rusya'ya girdi. Moskova'yı kuşattı. Kışın gelmesiyle yenilgiye uğradı. Amerika'nın Fransa Normandiya kıyılarına çıkartma yapması bunda etkili oldu.
- Hitler'in derdi neymiş? 2. dünya savaşını neden başlatmış?
- Derdi Yahudilerle. Anılarında Almanya'da Yahudi'nin patron, üstün ırk dediği Alman'ın işçi olmasını hazmedemediğini yazmıştı.
Bildiğim kadarıyla Fevzi Çakmak, sizi tutuklamak için, 50.000 askerlik orduyla gelmişti.
- Doğrudur. Ben karşısına çıktım. Fevzi Bey, padişahın fermanını okudu ama öylece kalakaldı. Sanırım korkmadığımı anladı ve beni tutuklamak için, harekete geçemedi. İş bu duruma gelmişken, benim kollarıma kelepçe takmak için, yürek gerek. Sonradan Fevzi Bey ordusuyla birlikte benim tarafıma geçti.
Cumhuriyeti ilan ettikten sonra vatanı terk eden 156 lar var. Bunların çoğu sizin silah arkadaşlarınız. Aralarında biz maaşımızı padişahtan alıyorduk şimdi kimden alacağız diyenler oldu. Size de padişah ol dediler.
- Onlara uysam başa dönerdim. Biz neden Kurtuluş Savaşı yaptık diye sorardım.
- 1939 yılında bunların çoğu geri geldi. Mustafa Kemal haklı çıktı, biz yanıldık, dediler.
Daha sonra Zübeyde Hanım, doğumevini gezmek için, Atatürk ile birlikte ileri doğru yürüdü. Beni çağıran olmadığı için, onlarla birlikte gitmedim. Yıllar sonra bir araya gelen ana oğulun konuşacak çok şeyi vardı. Rahatsız etmek istemedim.

SON
 

Tema özelleştirme sistemi

Bu menüden forum temasının bazı alanlarını kendinize özel olarak düzenleye bilirsiniz.

Zevkine göre renk kombinasyonunu belirle

Tam ekran yada dar ekran

Temanızın gövde büyüklüğünü sevkiniz, ihtiyacınıza göre dar yada geniş olarak kulana bilirsiniz.

Izgara yada normal mod

Temanızda forum listeleme yapısını ızgara yapısında yada normal yapıda listemek için kullanabilirsiniz.

Forum arkaplan resimleri

Forum arkaplanlarına eklenmiş olan resimlerinin kontrolü senin elinde, resimleri aç/kapat

Sidebar blogunu kapat/aç

Forumun kalabalığında kurtulmak için sidebar (kenar çubuğunu) açıp/kapatarak gereksiz kalabalıklardan kurtula bilirsiniz.

Yapışkan sidebar kapat/aç

Yapışkan sidebar ile sidebar alanını daha hızlı ve verimli kullanabilirsiniz.

Radius aç/kapat

Blok köşelerinde bulunan kıvrımları kapat/aç bu şekilde tarzını yansıt.

Foruma hoş geldin 👋, Ziyaretçi

Forum içeriğine ve tüm hizmetlerimize erişim sağlamak için foruma kayıt olmalı ya da giriş yapmalısınız. Foruma üye olmak tamamen ücretsizdir.

Geri